Neden Oyun?
Neden Oyunla Eğitim? Neden Eğitimde Oyun?
Oyun, herkesin en azından çocukluğunda oynadığı, çocuklar tarafından oynandığını bildiği, kendince tanımlayabileceği, bilinen bir kavramdır ve Türkçe sözlükte diğer anlamları dışında şöyle tanımlanmaktadır: “Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlencedir.” Ancak oyun, çok daha büyük bir kavram olup sadece en yoğun duygusu olan eğlenceden ibaret olmayan, oynayanın çeşitli duygularının, düşüncelerinin, çatışmalarının, eğilimlerinin, yeni öğrenmelerin içine alındığı eylemdir. Oyunla eğitimde kullandığımız tanımla, belli bir amaca yönelik olan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen fakat her durumda kişinin isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, tekrarını istediğini, belirli zaman ve mekanı olan, fiziksel, bilişsel, dilsel, duygusal ve sosyal gelişimi sağlayan, gereksiz engellerin yenilmesi için gerçekleştirilen, gerçek hayatın bir parçası olan etkin ve eğlenceli süreçlerdir.
Bazı düşünürler, yaşamsal davranışlar (yemek, uyumak, barınmak ve bunları yapabilmek için çalışmak) dışındaki tüm davranış sistemini oyun olarak tanımlamaktadır. Bu durumda dans, müzik, spor, tiyatro, dedikodu, eğlence, tinsel zamanlar oyun olarak da nitelenebilir ve niye bu kavramların birçoğunun zaten oyun (play) kelimesi ile tanımlandığı daha anlaşılır hale gelebilir. Oyun tek bir disipline ait olmadığı için eğitim, antropoloji, sosyoloji, felsefe, psikoloji, nöroloji, mimari, matematik, ekonomi, işletme, çocuk gelişimi, yetişkin eğitimi ve sanat gibi farklı disiplinlerce incelenmekte ve yorumlanmaktadır.
Johan Huizinga, Homo Ludens-Oyun Oynayan İnsan kitabına “Oyun kültürden daha eskidir” diye başlar. Kültür insan toplumunun varlığını gerektirir. Hayvanlar ise oyun oynamayı öğrenmek/öğretmek için insanın gelişini beklememişlerdir. Oyun sosyal açıdan insanlardan çok daha basit hayvanlarda bile görülür. Bu evrensellik, her ne kadar “eğlenceli” olsa da oyunun hayati bir işlevi olması gerektiğini de ortaya koymaktadır. Bu sebeple oyunlar daha eski olsalar da biz sadece insanlık tarihi kadar eski olduğunu görebiliyoruz. Yazının bulunmasında eski dönemlere ait bulunan oyunlar oyunun yaygınlığını da göstermektedir. Bu hayati işlev hayvanlarda da insanlarda da çocuklara atfedilmiştir. Çocuğun temel ihtiyaçlarından biridir oyun. Ancak büyüdükçe bu ihtiyacın yok olduğu düşünülebilir. Oyun, çocuk büyüdükçe azalır ancak ne işlevini ne de önemini tamamen kaybetmez. Yetişkinler kurallı, kuralsız oyunlar yerine farklı oyunsu süreçler koyarlar yaşamlarına. Ancak özellikle kurallı oyunlara ihtiyaçları hiçbir zaman bitmez.
En sevdiğimiz iki anoloji ile oyunun eğitimde ve gelişimde yer almasını açıklamaya çalışalım. Bir hendeği atlamak için biraz geri çekilip, hız alıp koşarak atlamak gerekebilir. İşte günlük yaşamda bu geri çekilme ve hızlanma oyun ile sağlanmaktadır. Diğerinde ise iki ormancı çok yoğun şekilde kurumuş ağaçları kesmektedir. Biri hiç dinlenmeden gün boyu çalışmakta, diğeri ise ara sıra molalar vermektedir. Akşam olduğunda ise sürekli çalışanın daha az ağaç kesebildiği görülür. Arkadaşına sorduğunda ise dinlenirken balta mı da biliyorum cevabı alır. Oyun da bize hem stratejik düşünme hem sosyal beceri hem de planlama becerilerimiz anlamında baltalarımızı bilememizi sağlar.
Açık alan oyunları, kapalı alan oyunları, hareketli oyunlar, sözel oyunlar, bulmacalar, kurallı oyunlar, kuralsız oyunlar, yaşa ve beceriye göre farklılaşan on binlerce oyun bulunmaktadır. Her yıl binlerce yeni oyun üretilmektedir. Oyunların çoğu kültürden kültüre farklılık gösterse de ortak kültürde olan tüm dünyada oynanan oyunlar da bulunmaktadır. Farklı kurallı oyunlar dışında farklı materyallerle oynanan benzer oyunlarda mevcuttur. Anadolu’da taşlarla oynanan aynı oyun bir ada ülkesinde deniz kabuklarıyla oynanabilmektedir.
Çeşitli deneylerde, oyun oynamanın çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de vücutta morfin etkisi yaratıp rahatlattığı, büyüme hormonunu arttırdığı, mutluluk hormonu salgılattığı, duygu düzenleme ve karar verme becerilerini artırdığı, depresyon ihtimallerini azalttığı, sosyal çevre zenginliğinin bilişsel ve davranışsal işlevler ile beyin gelişiminde olumlu etkileri gözlenmiştir. Genel tutum ise çocuklar büyüdükçe oyuna ihtiyaçları kalmadığı yönündedir ve eğitim, ciddi bir iş olarak ve oyun da ciddiyetsizlik olarak görüldüğü için bir araya getirilmemeye çalışılmıştır. Ancak 1920’lerden itibaren yavaş yavaş müfredat içerisine girebilen oyun, 1990’lardan sonra kendisine resmi olarak yer bulabilmeye başlamıştır.
Tamamen oyunla planlanmış eğitimler olan “oyunla eğitim”in ve eğitim içerisinde oyunların kullanıldığı “eğitimde oyun”un sağladığı faydaları şöyle özetleyebiliriz;
• Oyun süreç için konsantrasyon sağlar.
• Oyun, duygusal yüklerden kurtulmayı sağlar.
• Yarattığı haz duygusu ile günlük stresten kurtulmayı sağlar.
• Oyun, duyguların farkında olmayı ve o duyguları gösterebilmeyi sağlar.
• Kazanma ve kaybetme durumunda nasıl davranılacağını öğrenmeyi sağlar.
• Denemekten vazgeçmemeyi öğretir.
• Her problemin birden farklı çözüm yolu olduğunu öğretir.
• Farklı strateji geliştirmeyi ve bu stratejileri daha sonra günlük hayatta da kullanmayı sağlar.
• Zaman yönetimi konusunda farkındalık oluşturur.
• Risk alma becerisinin gelişimini sağlar.
• Eş zamanlı ve ardıl düşünme becerilerini geliştirir.
• İletişim becerilerinin gelişimini destekler ve sağlıklı bir sosyal ortam sağlar.
• Problem çözme becerilerinin gelişimini sağlar.
• Planlama becerisini artırır.
• Zamanlama, planlama, bir işe başlama ve işi tamamlama becerilerini artırır.
Bu sebeple, eğitimde oyun, oyunla eğitim, önce oyun…
